Dil, Din, Irk Ayrımı Gözetmeksizin Herkes Eşittir. Hangi İlke?
Herkesin eşit olduğu bir dünyada yaşamak, genellikle herkesin dil, din, ırk gibi faktörlere bakılmaksızın aynı haklara sahip olduğu bir toplumdan geçer. Ama bu eşitlik kavramı, bir toplumun değerlerine ne kadar yansıyor? Eskişehir’deki üniversitemde ders verirken, bu tip sorular öğrencilerimle hep gündeme gelir. Peki, “Dil, din, ırk ayrımı gözetmeksizin herkes eşittir. Hangi ilke?” sorusunun cevabı nedir? Gelin, bunu daha ayrıntılı inceleyelim.
Eşitlik ve İnsan Hakları: Temel Bir İlke
Bu sorunun cevabını vermek için önce eşitlik kavramını tanımlamak gerek. Eşitlik, insanların doğuştan gelen haklarının birbirine eşit olduğu bir anlayıştır. Ancak, bazı insanlar “Evet, ama bazıları doğuştan daha şanslıdır, değil mi?” diye sorabilir. Gerçekten de, bazı insanlar ekonomik açıdan daha şanslı olabilir, bazıları ise farklı bir kültürde doğmuş olabilir. Ama bu, toplumsal düzeyde eşit olmanın önünde bir engel olmamalıdır.
Bu ilke, eşitlik ilkesi olarak adlandırılabilir. Hangi din, dil ya da ırka sahip olursanız olun, her birey aynı haklara sahiptir. Ancak, eşitlik sadece bir kavram değil, toplumsal bir sorumluluktur. Ve bu sorumluluğu yerine getirebilmek için, bireylerin bir arada yaşayabileceği, birbirlerini anlayabileceği ve adaletin sağlanabileceği ortamlar yaratılmalıdır.
Birleşmiş Milletler ve Evrensel İnsan Hakları Beyannamesi
Şimdi, işin resmiyetine geçelim. Bu eşitlik anlayışının temeli, aslında 1948 yılında kabul edilen Evrensel İnsan Hakları Beyannamesi’ne dayanır. Bu beyannamede yer alan bir maddeye göre, “Her birey, ırk, dil, din ve diğer herhangi bir ayrım gözetilmeksizin eşit haklara sahiptir.” Bu, Birleşmiş Milletler’in kabul ettiği en temel ilkelerden biridir ve evrensel bir değer olarak kabul edilir.
Evrensel İnsan Hakları Beyannamesi, tüm insanlık için bir tür “kılavuz” gibi. Bu kılavuzda, insanların birbirine eşit olduğunu, herhangi bir ayrımcılığa uğramadan aynı haklara sahip olduğunu belirtiyor. Peki, bu beyannamedeki “eşitlik” ilkesinin bize ne gibi etkileri olabilir?
Günlük Hayattan Bir Örnek: Eskişehir’deki Öğrenciler
Eskişehir’de, üniversitede çalışırken çok farklı kültürlerden gelen öğrencilerle tanıştım. Bazıları İstanbul’dan, bazıları da kırsal yerlerden gelmişti. Yani, farklı diller, farklı gelenekler ve bazen de farklı inançlar… Ama her biri aynı haklara sahipti. Her öğrencinin eşit olabilmesi için herkesin sesini duyurması gerekiyordu. İşte, bu da bizim hep konuştuğumuz o eşitlik ilkesine işaret ediyordu.
Öğrencilerimle yaptığım derslerde, farklı kültürlerden gelen bireylerin birbirini anlaması ve saygı duyması gerektiği üzerine konuşuyoruz. Bu çeşitliliğin bir zenginlik olduğunu vurguluyoruz. Çünkü dil, din veya ırk gibi farklar, aslında sadece toplumsal yapının bir parçasıdır ve bunlar insanın eşit haklara sahip olmasını engellemez.
Eşitlik İlkesi ve Toplumsal İlerleme
Eşitlik ilkesi, yalnızca bireyler için değil, toplumlar için de çok önemli bir yapı taşıdır. Eşitliğin sağlanması, toplumdaki sosyal adaleti artırır. Ve bu da doğrudan ekonomik gelişme ile bağlantılıdır. Bir toplumda herkes eşit haklara sahipse, daha fazla insan eğitim alabilir, daha fazla insan iş gücüne katılabilir, yani ekonomik potansiyel artar.
Çalışma hayatından bir örnek vermek gerekirse, farklı ırklardan, farklı kültürlerden gelen bireylerin aynı iş yerinde bir arada çalışması, daha yaratıcı ve yenilikçi bir ortam yaratabilir. İnsanlar kendilerini eşit hissediyorsa, daha verimli çalışırlar. Eşitlik ilkesinin sağlandığı bir ortamda, kişiler sadece kendilerini değil, aynı zamanda toplumlarını da daha güçlü hissederler.
Eşitlik İlkesi ve Demokrasi
Eşitlik ilkesi aynı zamanda demokrasinin temel taşlarından biridir. Demokratik bir toplumda, herkesin sesini duyurabilmesi, fikirlerini özgürce ifade edebilmesi gerekir. Fakat bu, sadece yasalarla sağlanan bir şey değil. Aynı zamanda toplumun ve bireylerin bilinçli şekilde davranması gereken bir olgudur. Bir toplumda, “Dil, din, ırk ayrımı gözetmeksizin herkes eşittir” ilkesine sahip olmak, aslında bir toplumun sağlıklı işlemesi için temel bir gerekliliktir.
Eskişehir’deki üniversitemizdeki tartışmalarda sıkça gündeme gelen bir konu da bu: Eşitlik sadece kağıt üzerinde kalmamalı, uygulamada da hayat bulmalı. Kendi deneyimlerimden de şunu söyleyebilirim: Bir toplumda gerçekten eşitlik sağlandığında, o toplumda insanlar birbiriyle daha uyumlu, daha barışçıl ve daha verimli bir şekilde çalışırlar.
Sonuç: Eşitlik İlkesinin Günlük Hayata Yansıması
Dil, din, ırk ayrımı gözetmeksizin herkesin eşit olması, bir ideal değil, bir gerekliliktir. İnsan Hakları Beyannamesi gibi önemli belgeler, bu eşitliği sağlamak için bir temel oluşturur. Ancak bu eşitlik, sadece yasal olarak değil, günlük hayatımızda da uygulanmalıdır. Üniversitemdeki farklı kültürlerden gelen öğrencilerle yaptığım sohbetlerde, bu eşitlik ilkesinin toplumda nasıl daha fazla yer bulduğunu görmek, gerçekten umut verici.
Eşitlik, sadece bir slogan ya da akademik bir kavram olmaktan çok, yaşadığımız dünyanın temel yapı taşlarından biridir. Bir toplumda herkes eşit haklara sahipse, hem bireyler hem de toplumlar daha sağlıklı, daha adil ve daha verimli bir şekilde gelişir. Bu, sadece teorik değil, gerçek bir ihtiyaçtır.
Eşitlik ilkesini, yaşantımıza yansıtmak; yalnızca kendimizi değil, toplumumuzu da ileriye taşıyacaktır.